İnsan yaradılış esasında ezelden getirdiği bir ilahi AŞK’ la dünyaya gelir. Elest Bezminde AŞK ‘ ı büyük olanlar dünyaya geldiklerinde zihin perdesi nedeniyle Allah’ı her yerde arar dururlar.
İçlerinde O’na ait olan AŞK’ı olanca kudretiyle sunacakları bir tanrı ararlar. Ancak beden gözüyle görülmeyen Allah onlar için gizemlidir. Duydukları büyük aşkı sunmak için gözle görülüp elle tutulacak, duyularıyla varlığından emin oldukları bir tanrı ararlar. Ve Sonunda aradıkları tanrı çok geçmeden karşılarına çıkar.
Tanrıcılık oynayan NARSİST, sevgi kelebeği insancık için sevgisini sunacağı ideal bir tanrıdır.
Emirler verir, kısıtlamalar getirir arasıra mükafatlar verir ve en ufak bir hatada hayatı cehenneme çevirir.
Olsun Tanrı’dır neticede…Öyle gözü perdelidir ki insancığın, ondan gelen herşeyi lütuf olarak kabul eder.
Acısını çekerken dahi verdiği nimetlere şükreder. Hiçbir kötü anı düşmez aklına, onun o cemali dünyada sunulan en güzel nimettir.
Küçük Tanrı cık ise rolü için biçilmiş kaftandır. Kibri, gücü, azamati, korkusuzluğu, cesareti, kahharı, rahmeti hepsini küçük insancığı üzerinde deneyimler.
Ve o küçük insancık, kabeyi tavaf edercesine döner durur tanrıcığının etrafında. Adaklar adar, dualar eder.
Bunun için de Hakikatin Rabbini aracı eder. Hatta duası kabul olmazsa öfke duyar, isyan eder. Çünkü Hakikatin Rabbi görünmez iken tanrıcığı gözünün önündedir. Çoğu insancık bunu farketmeden kutsal bir aşk(!) acısıyla terk-i diyar eder. Bir de mahşerde hesap sormak ister.
Boşa giden hayatlar…
Rabb diye peşine düştüğü aşk dünyayı da ahireti de ona zindan eder.
Böyle ibadet eden tüm kurbanlara , böyle ibadet etmeyi öğreten tüm ebeveynlere, böyle tanrıcılık oynayan tüm narsistlere ithafen….